muziğin hayatımızda ki yeri ve önemi
- Müzik henüz ilkel çağlardan beri başlayarak insanlığı sosyal, kültürel, psikolojik, felsefe, matematik, fizik ve estetik yönlerden beslemiş ve insanoğlunun kendisini ifade etme serüveninde en çok güven duyduğu yardımcısı olmuştur. Müzik, her çağda toplumsal beğeninin yönünü çizmiş, kültürel yapılanmasında bir taş olmuş ve insanlığın binasını inşa etme sürecine hizmet etmiştir. Çağlardan bu yana gelişerek günümüz teknolojik gelişiminde bile pay sahibi olan müziğin kendi evrimi de içinde devam etmektedir. Müzik, “insanlığın iç zenginliğini, sesini içerisinde tutmaması, ruhunda yaşatıp yarattığını dışa vurması” noktasında ifade gücünün temsilcisi olmuştur. Müzikle kendisini ifade etmeyi öğrenen insan bu sayede paylaşmayı, bağımsızlığı, yaşamın duygusal ve tinsel ahengini yansıtmayı başarabilmiştir ve kendi içsel yolculuğunu geliştirmesi, arayışında olduğumuz müziğin temel hedefidir. Müziğin sonsuzluğu noktasında ortaya çıkan armonikler sayesinde insan farklı fikir ve öğretilerin farkına varmış, buna mukabil her durumda kendi seçimini yapmayı bu çokseslilikten öğrenmiş ve yaşamsal ahengi oluşturmuştur. Yeni bir milenyumun henüz başlarında olduğumuz bu yıllarda günümüzde müzik, işlevselliğini arttırarak devam etmektedir. Savaşların, kaosun, çevre bilincinin ve gelecek kuşakların sorunlarının her bireyi rahatsız ettiği günümüz dünyasında müzik artık sadece toplumları eğlendiren, neşelendiren uyumlu seslerin tınlamasından çok daha fazlasını ifade etmekte. Müzik, günümüzde gerçek “erdemli insanı” ve bu insanın toplumuna doğru duyduğu sorumlulukların bütününü ifade etmekte. Müzik, yüzyıllardır felsefeyi, sosyolojiyi, beşeri tüm bilimleri, edebiyattan, plastik sanatlara sanatın her alanını etkilemiş veya etkilenmiş böylece kendi ahenk çınarını insanlığa armağan etmiştir. Günümüzde müzik artık bu çınarın içerisine kendisini hapsedemez, yaşamla, teknoloji ile “Ben” kimliğini arayan insanoğluyla buluşmuştur çünkü artık müzik her dil, din, ırk ve sıfattan insan ile temas halindedir ve teknolojik gelişmelerin bu buluşmada yeri yadsınamaz. Günümüzde müzik, insanın şuur kazanmasında, manevi güçlenmesinde, üretimdeki verimliliğinde, toplumsal nezakette, sevgilerin yeşermesinde ama aynı zamanda insanın etrafında tınlayan her türlü ses, düşünce, plan ve sonuca karşı saygı duyması noktasındaki ortağıdır. Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önderimiz M. Kemal Atatürk “Hayatta müzik gerekli midir? Hayatta müzik gerekli değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile alakası olmayan mahlûkat insan değildir. Eğer konuşulan hayat insan hayatı ise, müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz. Müzik, hayatın neşesi, ruhu, şuuru ve her şeyidir. Yalnız müziğin şekli türü üzerinde durmak gerekir.” sözleriyle ülkemizde müziğin ehemmiyetine dikkat çekerek yeni bir başlangıca doğru adım atan Türk Ulusu’nun müziğe bakması gereken açıyı da milletiyle paylaşmıştır. Her bireyin kâinat içerisinde birbirine karşı sorumluluğu vardır savından hareketle, günümüzde toplum olarak kâinatın içerisinde üstlenmiş olduğumuz sorumluluğu ve aslında ne denli büyük bir orkestranın üyeleri olduğumuz gerçeğini unutmamamız gerekmektedir. Bu düşünceyle beraber müzik bizlere insan olduğumuzu hatırlatan yegâne dosttur. Bizlere düşen, hayatta yaşanan iniş çıkışların, aile yaşamımızın, toplumumuzun, doğamızın, topraklarımızda hüküm sürmüş olan uygarlıkların vibrasyonlarını önce içimizde hissederek sonrasında bu hissiyatı tüm toplumumuzla paylaşmaktır. Bu armonik yapıdır, 21. yüzyılı karşılamakta olduğumuz günlerde bizi mutluluğa, paylaşıma, ahenge, götürecek olandır.
tarihi ünlü besteciler
Ludwig van Beethoven
(d. 16 Aralık 1770 - ö. 26 Mart 1827), Alman klasik müzik bestecisi.
Ludwig van Beethoven 1770 yılında Bonn’da 8 oğlu olan, fakat bunların hepsinin de kendisi gibi engelli olduğu bir ailenin çocuğudur. İlk müzik öğretmeni babasıdır. Alkolik bir müzisyen olan babasının Beethoven’a piyano eğitiminde çok sert ve acımasız davrandığı bilinir. Mutsuz bir çocukluk geçiren Beethoven, küçük yaşlarda ailesinin geçimine katkıda bulunmak için kilisede piyano çalarak çalışmaya başlamıştır.
1787 yılında Mozart'la çalışmak umuduyla Viyana'ya gitti. Mozart ile bir süre çalışma fırsatı bulsa da annesinin hastalığı nedeniyle Bonn'a döndü. 1792'de Viyana'ya geri döndüğünde Mozart'ın ölmüş olduğunu öğrendi.
1792 yılında Viyana’ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph Haydn’ın yanında çalışmaya başladı. Joseph Haydn kısa sürede Beethoven’ın üstün yeteneğini fark etti ve her konuda ona destek oldu. Beethoven, başlarda besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu. Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiledi.
Beethoven’ın dokuz senfonisi, beş piyano konçertosu, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziği eseri bulunmaktadır. Sadece bir opera, Fidelio, bestelemiştir. İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır. 3. senfonisini, Eroica olarak da bilinir, Napolyon’a Avrupa’ya demokrasi getirdiği için adamıştır. Ancak daha sonra Napolyon kendini İmparator ilan ettiğinde bu adamayı geri almıştır. 9. senfoni ise en çok bilinen ve bugün Avrupa Birliği marşı da olan en çarpıcı senfonisidir.
Beethoven çok titiz çalışan bir müzisyendi. Müziği, ifade gücü ve teknik olarak çok üst seviyedeydi. Beethoven, Haydn ve Mozart’tan devraldığı prensipleri geliştirdi, daha uzun besteler yazdı ve daha tutkulu, dramatik eserler oluşturdu. Özellikle Op. 109 piyano sonatıyla Klasik müziğin Romantik Dönemini başlatmıştır.
Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiştir. 9. senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir.
1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak ölmüştür ve cenazesine otuz bine yakın insan katılmıştır.
Wolfgang amadeus mozart
Klasik Batı Müziği 'nin, en üretken ve en etkili bestekârlarından biridir. Yapıtları, senfonileri,konçertoları oda orkestralarını, piyanoyu,operayı ve korolu müzikleri etkilemiştir. 35 yıllık ömrüne 626 eser sığdırmıştır. Mozart, Avrupalı bestekârların en popülerlerindendir ve birçok eseri standart konser repertuarlarında kullanılır. Günümüzde müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olarak kabul görmüştür.Mozart'ın son hastalığı ve ölümü incelenmesi oldukça zor bir konudur. Romantik efsaneler ve birbiriyle uyuşmayan teoriler mevcuttur. Birçok araştırmacı, Mozart'ın hastalığının yükselme durumunda anlaşamaz. Özellikle hangi noktada Mozart hastalığı hakkında haberdar oldu ve bu eserlerini etkiledi. Romantik bakış açısı, hastalığının giderek kötüye gittiğine ve bunun da eserlerine paralel bir şekilde yansıdığını savunur. Bunun karşısında ise, günümüzdeki bazı araştırmacılar, durumunun iyi olduğunu ve ölümünün ailesi ve arkadaşlarında ani bir şok etkisi yarattığını belirtirler. Mozart'ın son sözleri: "Ölümün tadı dudaklarımda... Bu dünyadan olmayan bir şey hissediyorum" der. Hastalığının asıl sebebi de bir varsayımdır. Ölüm kayıtları "hitziges Frieselfieber" (mühim darı tanesi ateşi) der ve bu, sebebi modern tıpta açıklanabilen bir tanım değildir. Birçok teori önerilmiştir, bunların arasında, trişinoz, civa zehirlenmesi ve ateşli romatizma da vardır. Hastaların kanatılması o dönemde genelde uygulanan bir anlayıştı ve bu da sebepler arasında gösterilir.Mozart, 5 Aralık 1791 tarihinde gece 1 sularında Viyana'da ölür. Hastalığının yükselmesi ile, son çalışması Requiem ile birlikte Zauberflöte'dir. Yalnız Zauberflöte'yi ölümünden önce bitirir ve sahnelere çıkarıp ünlü yapar, ama Requem'i bitiremeden ölür. Bu iki çalışmasına daha ölümünden birkaç gün önce başlamıştır. Popüler efsaneye göre, Requiem'de Mozart kendi ölümünü düşünerek bu besteyi yapmıştır ve bu dünya sonrasından bir haberci bunu maddi olarak desteklemiştir. Belgeler de ki bulgular, bu anonim desteğin Schloss Stuppach Kontu Franz Walsegg tarafından geldiğini ispatlamıştır. Eserin büyük bir çoğunluğu da, Mozart' ın sağlığı yerindeyken yazılmıştır. Genç bir bestekâr ve Mozart'ın öğrencisi Franz Xaver Süssmayr, Constanze tarafından Requiem'i bitirmesi için görevlendirir. İlk görevlendirilen Süssmayr değildir, Constanze öncelikle Joseph Eybler'e başvurur, ancak Eybler beceremez ve görevi reddeder.
Ölmeden 1 yıl önce Mozart.
İsminin yazılı olmadığı bir mezar taşı ile gömülü olduğu için, genelde Mozart'ın parasız ve unutulmuş olarak öldüğü söylenir. Ancak, Viyana'da eskisi kadar yüksek yaşam standartlarında yaşamasa da, komisyonlardan iyi bir gelir elde ediyordu. Yılda yaklaşık olarak 10,000 florin kazanıyordu, bu da 2006'ya göre 42,000 Dolar (ya da 63,000 TL) etmektedir. Söz konusu miktar O'nu 18'inci yüzyılda Dünya'da en fazla para kazanan %5'in içerisine sokar. Ancak, servetini kontrol edemiyordu. Annesi hakkında "Wolfgang ne zaman yeni bir şeyler kazanırsa, kendisini ve malını etrafına veriyordu" demiştir. Oldukça masraflı yaşamı da, o'nu birçok kez kredi almaya yöneltmiştir. Birçok yalvarış mektupları hâlâ günümüzde vardır, ama fakirliğine değin harcamalarına olduğu kadar fazla bir delil yoktur. Toplu bir mezarda değil, 1785 Avusturya kanunlarına göre halka ait bir mezara gömülmüştür.
St. Marx mezarlığındaki orijinal mezarı kaybolsa da, anıtsal mezartaşları buraya ve Zentralfriedhof'a yerleştirilmiştir. 2005'te Avusturya'nın Inssbruk Üniversitesi ve Maryland-Rockville'deki DNA laboratuvarlarında, Avusturya Müzesi'ndeki Mozart'ın kafatasının ona ait olup olmadığı araştırılmış ve bu ananesinin ve yeğeninin DNA'leriyle karşılaştırılmıştır. Test sonuçları yetersiz kalmıştır ve DNA örneklerinin birbiriyle bir alakasını bulamamışlardır.
1809'da Constanze Danimarkalı diplomat Georg Nikolaus von Nissen (d. 1761 – ö. 1826) ile evlenir. Yeni eşi de Mozart'ın büyük bir hayranıdır ve Mozart üzerine bir biyografi yazar. Ömrü süresince bunu bitiremese de, öldükten sonra, Constanze bitirmiş ve yayınlamıştır.
Dünya tarihinin belki de gelmiş geçmiş en büyük müzik dehasının sadece 35 yıllık bir ömür yaşaması ve bu ömüre 626 ölümsüz eser bırakması, kendisi belki de müzik dünyasının en büyük kazançlarından biri olsa da, kısa ömrü de müzik dünyasının en büyük kaybıdır.
Ölümünden bu yana geçen iki asırlık zaman içinde, her kuşak onun eserlerinde bir başka anlam ve güzellik bulmuştur. Eserlerindeki derin anlam ruhlara işledikçe Mozart'ın insanlığa yardımı daha da önem kazanacaktır.
Ölmeden 1 yıl önce Mozart.
İsminin yazılı olmadığı bir mezar taşı ile gömülü olduğu için, genelde Mozart'ın parasız ve unutulmuş olarak öldüğü söylenir. Ancak, Viyana'da eskisi kadar yüksek yaşam standartlarında yaşamasa da, komisyonlardan iyi bir gelir elde ediyordu. Yılda yaklaşık olarak 10,000 florin kazanıyordu, bu da 2006'ya göre 42,000 Dolar (ya da 63,000 TL) etmektedir. Söz konusu miktar O'nu 18'inci yüzyılda Dünya'da en fazla para kazanan %5'in içerisine sokar. Ancak, servetini kontrol edemiyordu. Annesi hakkında "Wolfgang ne zaman yeni bir şeyler kazanırsa, kendisini ve malını etrafına veriyordu" demiştir. Oldukça masraflı yaşamı da, o'nu birçok kez kredi almaya yöneltmiştir. Birçok yalvarış mektupları hâlâ günümüzde vardır, ama fakirliğine değin harcamalarına olduğu kadar fazla bir delil yoktur. Toplu bir mezarda değil, 1785 Avusturya kanunlarına göre halka ait bir mezara gömülmüştür.
St. Marx mezarlığındaki orijinal mezarı kaybolsa da, anıtsal mezartaşları buraya ve Zentralfriedhof'a yerleştirilmiştir. 2005'te Avusturya'nın Inssbruk Üniversitesi ve Maryland-Rockville'deki DNA laboratuvarlarında, Avusturya Müzesi'ndeki Mozart'ın kafatasının ona ait olup olmadığı araştırılmış ve bu ananesinin ve yeğeninin DNA'leriyle karşılaştırılmıştır. Test sonuçları yetersiz kalmıştır ve DNA örneklerinin birbiriyle bir alakasını bulamamışlardır.
1809'da Constanze Danimarkalı diplomat Georg Nikolaus von Nissen (d. 1761 – ö. 1826) ile evlenir. Yeni eşi de Mozart'ın büyük bir hayranıdır ve Mozart üzerine bir biyografi yazar. Ömrü süresince bunu bitiremese de, öldükten sonra, Constanze bitirmiş ve yayınlamıştır.
Dünya tarihinin belki de gelmiş geçmiş en büyük müzik dehasının sadece 35 yıllık bir ömür yaşaması ve bu ömüre 626 ölümsüz eser bırakması, kendisi belki de müzik dünyasının en büyük kazançlarından biri olsa da, kısa ömrü de müzik dünyasının en büyük kaybıdır.
Ölümünden bu yana geçen iki asırlık zaman içinde, her kuşak onun eserlerinde bir başka anlam ve güzellik bulmuştur. Eserlerindeki derin anlam ruhlara işledikçe Mozart'ın insanlığa yardımı daha da önem kazanacaktır.
Antonio Vivaldi
Antonio Vivaldi,1678’te Venedik’te dünyaya geldi. Lakabı 'Kızıl Rahip’ti. Babası, önceleri berberlik yapmış, daha sonra ise başarılı bir kemancı olmuştu. Vivaldi, ilk müzik eğitimini babasından almıştır. Annesi ise bir terzinin kızıydı.
Bir papaz eğitimi alan Antonio Vivaldi 1703 yılında resmen papazlık görevine atandı. Ama aynı yıl başka bir işe daha girdi. Ospedale della Pietà adındaki bir kızlar yetimhanesinde keman öğretmeni oldu. Buradaki görevi yetim ya da sakat kızlara keman çalmayı öğretmek ve onlara konserlerde seslendirmeleri için her ay iki konçerto yazmaktı. 1709 yılında bu görevinden ayrılmak zorunda kaldi. Bu dönemde Vivaldi besteci olarak dikkat çekmeye başladı. Op.1 sonat seti 1705 yılında yayımlandı.
1709’da Op.2 keman sonatını Danimarka Kralı IV. Frederik’e ithaf eden Vivaldi, bu sıralarda konçerto yazmaya başlamıştır. Hollandalı yayıncı Estienne Roger, Vivaldi’nin 12 konçertodan oluşan L'estro Harmonico adli eserini yayımladı. Bu dönemin en etkili müziksel yayını oldu. Almanya dışına hiç çıkmayan Bach’in müziğinin İtalyan yanının oluşmasında önemli bir yeri vardır. 1714’te Vivaldi’nin konçertolarını duyan Quantz, Albinoni ile birlikte Vivaldi’ye konçertoda reform yapmaları için ödenek bağlamıştır.
1723 ile 1724’te Roma’daki karnaval mevsimi için üç opera yazdı. Yine 1723’te Vivaldi, Pieta’nın yöneticileriyle ayda iki konçerto besteleme konusunda anlaştı. 1725’te yazdığı eseri Op. 8, Il cimento dell'armonico e dell'inventione ile ünü daha da yayıldı. Bu yıllarda opera sanatçısı Anna Giraud ile ilişkisi başladı. 1737’de görevde yaptığı Ferrara’nın yöneticileriyle Vivaldi arasında sergilenecek operaların seçimi konusunda çıkan anlaşmazlık Vivaldi’nin işinden olmasına yol açtı. Bu olayın ardından Vivaldi, Amsterdam’a yerleşti. 1741’de Graz’da Anna’yı dinlemek için Avusturya’ya yaptığı yolculuğu sırasında Viyana’da konakladığı bir dulun evinde öldü. Hemen aynı gün kimsesizler mezarlığına gömüldü.
Vivaldi’nin 500’den fazla konçertosu vardır. Farklı enstrümanlardan yararlanmayı çok seviyordu. Hiç kimse viyolonselden solo enstrüman olarak onun yararlandığı kadar yararlanmamıştır. Fransız Barok müziğinde nefesli çalgılar ağırlıktayken, onun müziğinde yaylı çalgılar önem kazanır. 230 keman konçertosunun yanında, flüt, obua, çello, viyola, mandolin konçertoları vardır. Klasik müzikle ilgisi olmayanların bile bildiği Dört Mevsim Konçertosu en sevilen eseridir. Kendisinin 94 tane opera yazdığını söylemesine karşın, bunların ancak 50’si günümüze ulaşabilmiştir. Bitmek tükenmek bilmeyen bir müzik dehası olan Vivaldi’nin hırslı ve güçlü kişiliği, müziğine de yansımıştır.
Vivaldi'nin adı yüzyılımıza dek pek tanınmadı. Ancak 1920'den sonra yapılan araştırmalar sonucunda Vivaldi'nin yüzlerce eseri gün ışığına çıkmaya başladı.
Bir papaz eğitimi alan Antonio Vivaldi 1703 yılında resmen papazlık görevine atandı. Ama aynı yıl başka bir işe daha girdi. Ospedale della Pietà adındaki bir kızlar yetimhanesinde keman öğretmeni oldu. Buradaki görevi yetim ya da sakat kızlara keman çalmayı öğretmek ve onlara konserlerde seslendirmeleri için her ay iki konçerto yazmaktı. 1709 yılında bu görevinden ayrılmak zorunda kaldi. Bu dönemde Vivaldi besteci olarak dikkat çekmeye başladı. Op.1 sonat seti 1705 yılında yayımlandı.
1709’da Op.2 keman sonatını Danimarka Kralı IV. Frederik’e ithaf eden Vivaldi, bu sıralarda konçerto yazmaya başlamıştır. Hollandalı yayıncı Estienne Roger, Vivaldi’nin 12 konçertodan oluşan L'estro Harmonico adli eserini yayımladı. Bu dönemin en etkili müziksel yayını oldu. Almanya dışına hiç çıkmayan Bach’in müziğinin İtalyan yanının oluşmasında önemli bir yeri vardır. 1714’te Vivaldi’nin konçertolarını duyan Quantz, Albinoni ile birlikte Vivaldi’ye konçertoda reform yapmaları için ödenek bağlamıştır.
1723 ile 1724’te Roma’daki karnaval mevsimi için üç opera yazdı. Yine 1723’te Vivaldi, Pieta’nın yöneticileriyle ayda iki konçerto besteleme konusunda anlaştı. 1725’te yazdığı eseri Op. 8, Il cimento dell'armonico e dell'inventione ile ünü daha da yayıldı. Bu yıllarda opera sanatçısı Anna Giraud ile ilişkisi başladı. 1737’de görevde yaptığı Ferrara’nın yöneticileriyle Vivaldi arasında sergilenecek operaların seçimi konusunda çıkan anlaşmazlık Vivaldi’nin işinden olmasına yol açtı. Bu olayın ardından Vivaldi, Amsterdam’a yerleşti. 1741’de Graz’da Anna’yı dinlemek için Avusturya’ya yaptığı yolculuğu sırasında Viyana’da konakladığı bir dulun evinde öldü. Hemen aynı gün kimsesizler mezarlığına gömüldü.
Vivaldi’nin 500’den fazla konçertosu vardır. Farklı enstrümanlardan yararlanmayı çok seviyordu. Hiç kimse viyolonselden solo enstrüman olarak onun yararlandığı kadar yararlanmamıştır. Fransız Barok müziğinde nefesli çalgılar ağırlıktayken, onun müziğinde yaylı çalgılar önem kazanır. 230 keman konçertosunun yanında, flüt, obua, çello, viyola, mandolin konçertoları vardır. Klasik müzikle ilgisi olmayanların bile bildiği Dört Mevsim Konçertosu en sevilen eseridir. Kendisinin 94 tane opera yazdığını söylemesine karşın, bunların ancak 50’si günümüze ulaşabilmiştir. Bitmek tükenmek bilmeyen bir müzik dehası olan Vivaldi’nin hırslı ve güçlü kişiliği, müziğine de yansımıştır.
Vivaldi'nin adı yüzyılımıza dek pek tanınmadı. Ancak 1920'den sonra yapılan araştırmalar sonucunda Vivaldi'nin yüzlerce eseri gün ışığına çıkmaya başladı.
Müzik
SESIN DUYULMASI (İşitme): Insanlarda isitmeyi ve duymayi saglayan organi kulaktir. Dis kulaga iletilen ses, orta kulaga intikal eder. Orta kulaktan ise iç kulaga geçerek sinirler araciligi ile beyine ulasir. Böylece ses beyinde canlandirilmis diger bir deyisle duyulmus olur.
SESIN HIZI: Sesin herhangi bir cisim veya maddeden çiktigi andan itibaren bulundugu ortama göre belirli bir ulasma hizi vardir. Bu konuda yapilan çalismalara göre durgun ve isi derecesi sifir olan bir ortamda ses saniyede 340 metre hiz yapar.
SESIN TITRESIM ÖZELLIKLERI: Seslerin incelik - kalinlik dereceleri ve zamana göre titresim özellikleri vardir. Örnegin LA sesi bir saniyede 440 titresim gerçeklestirir. Diger sesler de buna göre düzenlenmistir.
MÜZIK SESLERI: Müzik sesleri Insan Sesleri ve Müzik Aletleri Sesle
ri olmak üzere ikiye ayrilir.
Insan Sesleri : Insan sesleri , Kadin Sesleri ve Erkek sesleri olarak iki guruba ayrilir.
Erkek Sesleri : Tenor (Ince), Bariton (Orta) , Bas (Kalin) olarak üçe ayrilir. "
Kadin Sesleri : Soprano (Ince) , Mezzo Soprano (Orta), Alto olarak üçe ayrilir.
SES MERDIVENI: Insan kulagi ile duyulmasi imkani olan seslerin en kalinindan en incesine kadar siralanis biçimine ses merdiveni denir. Ses Merdiveni üç bölüme ayrilir : Bunlar Kaba Bölge, Orta Bölge ve Tiz Bölgedir.
PORTE (DIZEK): Seslerin nota sekilleri ile, üzerine yazildigi bes yatay paralel çizgiden ve dört araliktan olusan sekle porte veya dizek denir.
NOTA: Müzik seslerini göstermeye yarayan isaretlere nota denir. Temel olarak müzik ' te 7 adet nota bulunmaktadir. Bunlar DO - RE - MI - FA - SOL - LA - SI ' dir.
PORTE ÜZERINDEKI EK ÇIZGILER: Portenin disina tasan yani birinci çizgiden önce veya besinci çizgiden sonra yazilmasi gereken notalari yazmak için çizilen çizgilerdir.
ARALIK: İki nota arasındaki mesafeye yani ses farkına denir.
PORT ÜZERİNDE NOTA YERLERİ: Türk Müziğinde genellikle KABA LA ile TİZ Mİ arasındaki notalar kullanılır.
ANAHTAR: Portenin sol tarafına konulan ve konulduğu her çizgiye kendi adını veren şekle anahtar adı verilir. Müzikte üç tür anahtar bulunur. Bunlar SOL ANAHTARI , DO
ANAHTARI ve FA ANAHTARIDIR.
SÜRE: Notaların vermiş olduğu zaman bütünlüğüne süre denir. Sesli Süre ve Sessiz Süre olmak üzere iki çeşit süre vardır. Sesli süreler notaların seslendiriliş zamanını, sessiz süreler ise notalar arası bekleme zamanını ifade eder. Sessiz süreler Müzikte ES işareti ile tanımlanır.
TAM SES: İki bitişik notanın veya derecenin gösterdiği aralığa Tam Ses denir. Bu notaların gösterdiği küçük aralıklara da Yarım Ses denir
KOMA: İki tam ses arasındaki dokuz küçük sesin her birine verilen isimdir.
ÖLÇÜ: Bir müzik eserinin eşit süreli bölümlerine Ölçü denir. Ölçü çizgileri porteye dikey olarak konulur. Her ölçüde ölçü rakamı kadar nota süreleri vardır.
EKSİK ÖLÇÜ (ANAKRUS): Bazı eserlerde ilk ölçü çizgisinden önce gelen ölçülere verilen isimdir.
DERECE: Perde anlamına gelen bir terimdir. Seslerin arasındaki farka (ses farkına) derece denir.
Türk Müziğinde perdelerin nota isimlerinin yanı sıra özel isimleri de vardır. Örneğin LA sesi Dügah olarak bilinir, RE sesi Neva , KABA RE ise Yegah olarak adlandırılır.
GÜÇLÜ PERDE: Türk müziğinde makamların dizilerinde dörtlü ve beşlilerin birleştiği ses güçlü perde veya güçlü ses denmektedir.
DİZİ TÜRLERİ: Nota veya derecelerin porte üzerinde diziliş şeklidir. Üç ayrı türü vardır. Bunlar :
A) DİATONİK TÜR
B) ANORMONİK TÜR
C) KROMATİK TÜR ' dür.
POLİFONİK: Çok sesli müziğe verilen isimdir.
AKOR: Birden fazla sesin aynı anda çıkarılmasına denir.
Türk Halk Müziği Nedir?
Kendine özgü ve degisik ezgilerle söylenen türkü zamanla anonimlesen bir nazim biçimidir. Türküler ana dörtlüklerle, onu izleyen nakaratlardan olusur. Türkülerdeki dörtlüklere Bent adi verilir. Nakaratlar, halk dilinde baglama ve kavustak olarak adlandirilir. Türküler yukarida saydigimiz nazim biçimlerinin aksine hece vezninin her kalibiyla söylenir. Yani hece sayisi itibariyle bir sinirlama olmaz. Mahmut Ragip Gazimihal, ezgilere göre usulsüz ve usullü türküler olarak iki ayirim yapar. Usulsüz olanlar; divan, bozlak, kosma, hoyrat ve Çukurova'yi içine alan uzun havalardir. Usullü olan türküler grubunda ise genellikle oyun havalari yer alir ki bunlara Konya'da oturak havasi, Urfa'da kirik hava adi verilmektedir.
Türklerde islenen konulara göre de siniflama yapan yazarlarimiz vardir. Bu siniflama söyledir: Ninniler, Çocuk Türküleri, Doga Türküleri, Ask Türküleri, Kahramanlik ve Askerlik Türküleri, Tören Türküleri, Is Türküleri, Karsilikli Türküler, Ölüm Türküleri, Oyun Türküleri, Tabiat ve Hayvan Türküleri, Zeybek ve Derebeyi Türküleri, Cinayetler ve Acikli Olaylarla ilgili Türküler, Güldürücü Türküler, Yemek ve yiyecekle ilgili Türküler.
Yapilarina göre türküleri siniflandiran yazarlar da türkülerin bent kavustaklarini gözönünde bulundurmuslardir. Bu tür siniflama söyledir: Bentleri dörtlükleriyle kurulan türküler, Bentleri dörtlüklerle kurulan türküler, Bentleri üçlüklerle kurulan türküler, Bentleri beyitlerle kurulan türküler.
Türkiye'nin sözlü geleneginde, bir ezgi ile söylenen halk siirlerinin her çesidini göstermek için, en çok kullanilan ad "türkü"dür. Türkü kelimesinin, Türk adinin sonuna, Arapça ilgi eki olan "i" ekinin getirilmesiyle ortaya çiktigi anlasilir.Türki: Türkle ilgili, Türk'e özgü anlaminda kullanilir. Kökü, XV. yy'da Horasan'a kadar dayanir. Türkünin belli bir sekli yoktur. Bir kosma, bir semai, bir destan ya da herhangi bir halk siiri türkü ezgisiyle söylendiginde türkü olur. Bu yüzden türkü tipinin en belirgin özelligi "melodisidir". Bunun disinda, türküyü diger halk siiri türlerinden ayiran bir özellik de her ezginin sonunda bulunan kavustaklardir (nakarat). Kavustaklar her ezgiden sonra tekrar edilen ikilik (ya da daha çok) dizelerdir. Türkülerin büyük çogunlugu anonimdir ya da agizdan agiza söylenirken söyleyeni kaybolmustur. Türküler bu sekilde halkin mali olurlar. Türküler çogu kez, bir doga olayi ya da bir kahramanlik karsisinda dogar ve yayilirlar. Türküler, dogduklari bölgenin özelliklerini koruyamazlar. Tasindiklari bölgelerde kisilerin, yer adlarinin, hatta konularin bile degistigi görüldügü için, nerde dogduklarini saptamak güçlesir.
DUDAK DEGMEZ (Leb Degmez): Halk edebiyatimizda saz sairleri arasinda atismalar, taslamalar gibi karsilasmalarin yapildigini belirtmistik. Bu karsilasmalardan birisi de dudak degmez'dir. Bu türde asiklar söyleyecekleri dörtlüklerde dudak seslerinden (b,f,m,p,v) harflerini kullanamazlar. Dudak degmez saz sairleri arasinda karsilasmali yapildigi gibi verilecek bir ayaga göre tek bir saz sairi de kendi basina Dudak degmez dalinda hünerini gösterebilir. Bunun için de iki dudak arasina bir igne konur. Yanilma halinde igne dudaga batarak kan çikmasina yol açacaginda, hakemlik yapanlara karsi bir itiraza mahal kalmaz.
GÜZELLEME: Halk edebiyatimizda saz sairleri güzelleme de, söylerler. Genellikle geçimlerini saglamak için köy köy gezen ve her yerde saygi gören ve konuk edilen saz sairleri, gördükleri ilgi ve ikram karsisinda gerek ev veya kahvehane sahibine ve kendisini dinleyen topluluga o anda birer dörtlük söyleyerek hosamedide bulunurlar. Ayni kural saz sairlerinin davet edildikleri sünnet törenleri ile dügünlerde de uygulanir. Ayrica doga güzelliklerini dile getirmek, kadin, at, silah ve benzeri seyler için de güzellemelerin yazildigi görülmüstür. Konya Asiklar Bayrami'nda her yil sazli güzellemeler, ayrica sazsiz, sözlü güzellemeler söylenmektedir.
SESIN DUYULMASI (İşitme): Insanlarda isitmeyi ve duymayi saglayan organi kulaktir. Dis kulaga iletilen ses, orta kulaga intikal eder. Orta kulaktan ise iç kulaga geçerek sinirler araciligi ile beyine ulasir. Böylece ses beyinde canlandirilmis diger bir deyisle duyulmus olur.
SESIN HIZI: Sesin herhangi bir cisim veya maddeden çiktigi andan itibaren bulundugu ortama göre belirli bir ulasma hizi vardir. Bu konuda yapilan çalismalara göre durgun ve isi derecesi sifir olan bir ortamda ses saniyede 340 metre hiz yapar.
SESIN TITRESIM ÖZELLIKLERI: Seslerin incelik - kalinlik dereceleri ve zamana göre titresim özellikleri vardir. Örnegin LA sesi bir saniyede 440 titresim gerçeklestirir. Diger sesler de buna göre düzenlenmistir.
MÜZIK SESLERI: Müzik sesleri Insan Sesleri ve Müzik Aletleri Sesle
ri olmak üzere ikiye ayrilir.
Insan Sesleri : Insan sesleri , Kadin Sesleri ve Erkek sesleri olarak iki guruba ayrilir.
Erkek Sesleri : Tenor (Ince), Bariton (Orta) , Bas (Kalin) olarak üçe ayrilir. "
Kadin Sesleri : Soprano (Ince) , Mezzo Soprano (Orta), Alto olarak üçe ayrilir.
SES MERDIVENI: Insan kulagi ile duyulmasi imkani olan seslerin en kalinindan en incesine kadar siralanis biçimine ses merdiveni denir. Ses Merdiveni üç bölüme ayrilir : Bunlar Kaba Bölge, Orta Bölge ve Tiz Bölgedir.
PORTE (DIZEK): Seslerin nota sekilleri ile, üzerine yazildigi bes yatay paralel çizgiden ve dört araliktan olusan sekle porte veya dizek denir.
NOTA: Müzik seslerini göstermeye yarayan isaretlere nota denir. Temel olarak müzik ' te 7 adet nota bulunmaktadir. Bunlar DO - RE - MI - FA - SOL - LA - SI ' dir.
PORTE ÜZERINDEKI EK ÇIZGILER: Portenin disina tasan yani birinci çizgiden önce veya besinci çizgiden sonra yazilmasi gereken notalari yazmak için çizilen çizgilerdir.
ARALIK: İki nota arasındaki mesafeye yani ses farkına denir.
PORT ÜZERİNDE NOTA YERLERİ: Türk Müziğinde genellikle KABA LA ile TİZ Mİ arasındaki notalar kullanılır.
ANAHTAR: Portenin sol tarafına konulan ve konulduğu her çizgiye kendi adını veren şekle anahtar adı verilir. Müzikte üç tür anahtar bulunur. Bunlar SOL ANAHTARI , DO
ANAHTARI ve FA ANAHTARIDIR.
SÜRE: Notaların vermiş olduğu zaman bütünlüğüne süre denir. Sesli Süre ve Sessiz Süre olmak üzere iki çeşit süre vardır. Sesli süreler notaların seslendiriliş zamanını, sessiz süreler ise notalar arası bekleme zamanını ifade eder. Sessiz süreler Müzikte ES işareti ile tanımlanır.
TAM SES: İki bitişik notanın veya derecenin gösterdiği aralığa Tam Ses denir. Bu notaların gösterdiği küçük aralıklara da Yarım Ses denir
KOMA: İki tam ses arasındaki dokuz küçük sesin her birine verilen isimdir.
ÖLÇÜ: Bir müzik eserinin eşit süreli bölümlerine Ölçü denir. Ölçü çizgileri porteye dikey olarak konulur. Her ölçüde ölçü rakamı kadar nota süreleri vardır.
EKSİK ÖLÇÜ (ANAKRUS): Bazı eserlerde ilk ölçü çizgisinden önce gelen ölçülere verilen isimdir.
DERECE: Perde anlamına gelen bir terimdir. Seslerin arasındaki farka (ses farkına) derece denir.
Türk Müziğinde perdelerin nota isimlerinin yanı sıra özel isimleri de vardır. Örneğin LA sesi Dügah olarak bilinir, RE sesi Neva , KABA RE ise Yegah olarak adlandırılır.
GÜÇLÜ PERDE: Türk müziğinde makamların dizilerinde dörtlü ve beşlilerin birleştiği ses güçlü perde veya güçlü ses denmektedir.
DİZİ TÜRLERİ: Nota veya derecelerin porte üzerinde diziliş şeklidir. Üç ayrı türü vardır. Bunlar :
A) DİATONİK TÜR
B) ANORMONİK TÜR
C) KROMATİK TÜR ' dür.
POLİFONİK: Çok sesli müziğe verilen isimdir.
AKOR: Birden fazla sesin aynı anda çıkarılmasına denir.
Türk Halk Müziği Nedir?
Kendine özgü ve degisik ezgilerle söylenen türkü zamanla anonimlesen bir nazim biçimidir. Türküler ana dörtlüklerle, onu izleyen nakaratlardan olusur. Türkülerdeki dörtlüklere Bent adi verilir. Nakaratlar, halk dilinde baglama ve kavustak olarak adlandirilir. Türküler yukarida saydigimiz nazim biçimlerinin aksine hece vezninin her kalibiyla söylenir. Yani hece sayisi itibariyle bir sinirlama olmaz. Mahmut Ragip Gazimihal, ezgilere göre usulsüz ve usullü türküler olarak iki ayirim yapar. Usulsüz olanlar; divan, bozlak, kosma, hoyrat ve Çukurova'yi içine alan uzun havalardir. Usullü olan türküler grubunda ise genellikle oyun havalari yer alir ki bunlara Konya'da oturak havasi, Urfa'da kirik hava adi verilmektedir.
Türklerde islenen konulara göre de siniflama yapan yazarlarimiz vardir. Bu siniflama söyledir: Ninniler, Çocuk Türküleri, Doga Türküleri, Ask Türküleri, Kahramanlik ve Askerlik Türküleri, Tören Türküleri, Is Türküleri, Karsilikli Türküler, Ölüm Türküleri, Oyun Türküleri, Tabiat ve Hayvan Türküleri, Zeybek ve Derebeyi Türküleri, Cinayetler ve Acikli Olaylarla ilgili Türküler, Güldürücü Türküler, Yemek ve yiyecekle ilgili Türküler.
Yapilarina göre türküleri siniflandiran yazarlar da türkülerin bent kavustaklarini gözönünde bulundurmuslardir. Bu tür siniflama söyledir: Bentleri dörtlükleriyle kurulan türküler, Bentleri dörtlüklerle kurulan türküler, Bentleri üçlüklerle kurulan türküler, Bentleri beyitlerle kurulan türküler.
Türkiye'nin sözlü geleneginde, bir ezgi ile söylenen halk siirlerinin her çesidini göstermek için, en çok kullanilan ad "türkü"dür. Türkü kelimesinin, Türk adinin sonuna, Arapça ilgi eki olan "i" ekinin getirilmesiyle ortaya çiktigi anlasilir.Türki: Türkle ilgili, Türk'e özgü anlaminda kullanilir. Kökü, XV. yy'da Horasan'a kadar dayanir. Türkünin belli bir sekli yoktur. Bir kosma, bir semai, bir destan ya da herhangi bir halk siiri türkü ezgisiyle söylendiginde türkü olur. Bu yüzden türkü tipinin en belirgin özelligi "melodisidir". Bunun disinda, türküyü diger halk siiri türlerinden ayiran bir özellik de her ezginin sonunda bulunan kavustaklardir (nakarat). Kavustaklar her ezgiden sonra tekrar edilen ikilik (ya da daha çok) dizelerdir. Türkülerin büyük çogunlugu anonimdir ya da agizdan agiza söylenirken söyleyeni kaybolmustur. Türküler bu sekilde halkin mali olurlar. Türküler çogu kez, bir doga olayi ya da bir kahramanlik karsisinda dogar ve yayilirlar. Türküler, dogduklari bölgenin özelliklerini koruyamazlar. Tasindiklari bölgelerde kisilerin, yer adlarinin, hatta konularin bile degistigi görüldügü için, nerde dogduklarini saptamak güçlesir.
DUDAK DEGMEZ (Leb Degmez): Halk edebiyatimizda saz sairleri arasinda atismalar, taslamalar gibi karsilasmalarin yapildigini belirtmistik. Bu karsilasmalardan birisi de dudak degmez'dir. Bu türde asiklar söyleyecekleri dörtlüklerde dudak seslerinden (b,f,m,p,v) harflerini kullanamazlar. Dudak degmez saz sairleri arasinda karsilasmali yapildigi gibi verilecek bir ayaga göre tek bir saz sairi de kendi basina Dudak degmez dalinda hünerini gösterebilir. Bunun için de iki dudak arasina bir igne konur. Yanilma halinde igne dudaga batarak kan çikmasina yol açacaginda, hakemlik yapanlara karsi bir itiraza mahal kalmaz.
GÜZELLEME: Halk edebiyatimizda saz sairleri güzelleme de, söylerler. Genellikle geçimlerini saglamak için köy köy gezen ve her yerde saygi gören ve konuk edilen saz sairleri, gördükleri ilgi ve ikram karsisinda gerek ev veya kahvehane sahibine ve kendisini dinleyen topluluga o anda birer dörtlük söyleyerek hosamedide bulunurlar. Ayni kural saz sairlerinin davet edildikleri sünnet törenleri ile dügünlerde de uygulanir. Ayrica doga güzelliklerini dile getirmek, kadin, at, silah ve benzeri seyler için de güzellemelerin yazildigi görülmüstür. Konya Asiklar Bayrami'nda her yil sazli güzellemeler, ayrica sazsiz, sözlü güzellemeler söylenmektedir.